Aynı Çekirdeğin Farklı Kahveleri

Aynı Çekirdeğin Farklı Kahveleri

Kimi zaman bir kahve dükkanına benzetirim hayatı. Onlarca çeşit kahve barındırır içinde. Kimisi sert, kimisi tatlı, kimisi yumuşak, kimisi sütlü, kimisi kremalı.. Hepsinin apayrı bir özelliği ve onu o yapan ayrı bir yapım usulü var.

Özüne baktığınızda ise Coffea adında bir ağacın meyvesinin çekirdeğinden ibaret. Cezvede pişirince “Türk Kahvesi” oluyor, makinede yapınca “Espresso”. Tıpkı insanlar gibi.

Kahve

Biz insanlar da tıpkı kahve gibiyiz. Hepimiz nesillerce öteden kardeşiz. Adem ile Havva’nın çocuklarıyız. Kimimiz parayla pişmişiz, kimimiz yoklukla; kimimiz başarıyla yoğrulmuşuz, kimimiz başarısızlıkla; kimimize hayat gülen yüzünü göstermiş, kimimize ağlayan.. Ama eninde sonunda bir hal almışız. Bir çeşit olmuşuz.

Mesela ben. Rize’de doğmuşum. Ardahan’da büyümüşüm derken İzmir’e gitmişim oradan Isparta’ya geçmişim. Her değiştirdiğim şehirde bir başka büyümüşüm. Her yaşlandığım senede hayatın başka bir anlamını öğrenmişim. Yıllandığım her sene bir çok şey kaybetmiş, bir o kadar da çok şey kazanmışım. Tıpkı kahve gibi.. Sonunda Alperen olmuşum. Kimi zaman tatsız tutsuz gelmişim insanlara, kimi zaman vazgeçilmez. Her halükarda bir sevenim ve bir de sevmeyenim olmuş. Çünkü ben de kahve gibiyim, çok alternatifim var.

Aynı çekirdeğin farklı kahveleriyiz biz. Ne bir olabiliriz ne de birbirimizden bağımsız. Çünkü temelde hepimiz biriz. Peki hepimiz birken neden hepimiz hiçiz?

Hepimiz hiç oluyoruz. Çünkü hayallerimizin peşinden koşmaktan yoruluyoruz, çünkü insanların peşinde koşmaktan yoruluyoruz, çünkü hayata tutunmaya çalışmaktan yoruluyoruz.Sonunda öyle ya da böyle hiç oluyoruz. Hayata ne bir değer katabiliyoruz, ne bir amaç. Dönüp baktığımızda bizden sonrakiler için neler yapmışız diyoruz ve pek azımız kabul edilebilir cevaplar buluyor. Bir kısmımız da cevap bulamamaktan korktuğu için bu soruyu hemen geçiyor. Peki bu yazıyı okuyan  kardeşim, arkadaşım, dostum, aynı çekirdeğin kahvesi olduğum güzel insan sen ne yaptın?

Bu soruyu kendime defalarca sordum. En çok canımı yakansa verilecek cevapların kabul edilir olmayışıydı. Çünkü biz kendimiz için yaşamaya alışmış insanlar olduk. Komşusu açken tok yatan bizden değildirlerden gelen bir neslin lüks peşinde koşarken ayağı takılıp düşen çocukları olduk.

Jean M. Twenge “Ben Nesli” kitabında; “Umudun yükseklerde uçtuğu, gerçekliğin ise ezip geçtiği bir zaman dilimi… Gençlerin ellerinde olan ile sahip olmak istedikleri arasındaki uçurumun hiç bu kadar derin olmadı…”  şeklinde özetliyor aslında her şeyi.

Aynı çekirdeğin farklı kahveleriydik biz hani? Neden uç noktalarda yaşar olduk hayatı. 3’ü 1 arada hayatlarımız ne oldu da Mırra’ya döndü? Nasıl oldu da biz hep daha fazla şey ister ve daha fazla mutsuz olur hale geldik?

Bizler televizyonda Tom ve Jerry’nin yeni bölümünün başlamasıyla mutlu olan çocuklardık. 24 bölümlük Jetgiller’i senelerce izleyip her seferinde sanki yepyeni gibi heyecanlanan, uçan araba hayali kuran, evimizde hizmetçi robot olacağı zamanları düşünen çocuklardık. Sahi ne oldu bize?

Ne mi oldu? Ninja Kaplumbağalar izleyip pizza meraklısı olduk. Çünkü bizler her filmde Apple marka telefonlar göre göre Apple manyağı olduk. Hatta yetmedi her 6 ayda bir bir yenisini alacak kadar, alamayınca üzülecek kadar olduk..

Bizler işte böyle yavaş yavaş, “Kumda Türk Kahvesi” edasıyla piştik.Ağır ağır mutsuzluğa sürüklendik. Aynı çekirdekten geldiğimizi unutup farklı yerlere gittik. Yani biz birken hiç olduk..