Uzun zamandır blogumda bir paylaşım yapamamaktan dertliydim. Belki de yapamamak değil de yapmamak olmalı kullanmam gereken kelime.Çünkü yeterince vaktim vardı. Belki de daha doğrubir tabirle yapmak istediğim şeyler için zaten vakit yaratabiliyordum öyle ya da böyle.Tam bu durumla yüzleşmeye çalışırken bir de baktım ki taslakta tamamlanmayı bekleyen 7 tane yazı var. Ona rağmen bu yazıya başladım ve başlarken tek referans nokta gördüğünüz şu resim. O yüzden de bu yazının adı “Başlıksız Yazı”
Şu hayatta belki de en büyük meziyetim her koşulda kendime inanmam. Kimi zaman olmayacağını bile bile imkansıza koşmam, kimi zamansa olacağını bildiğim halde uğraşmamam.Elbette hiçbir zaman geç olmadığına da inanan bir insanım.Hayat farklı şansları o kadar farklı atmosfer ve zamanlarda sunuyor ki bazen de iyiki çok hata yapıyorum diyorum. Hem neden olmasın ki? Hatalarımızdan öğrenmiyor muyuz sonuçta?
Hatalarından öğrenmek demişken aklıma son zamanlarda hep google translate geliyor sebepsiz bir yere. Belki de Dünya üzerinde hatalarından ders çıkarmayı en iyi beceren şey olduğu için. Evet en iyi dedim çünkü biz insanoğlu da sıkça hata yapıyor ve çıkardığımız dersleri de suya yazıyoruz. Ya da size topu atmayayım şimdi. En azından ben öyle yapıyorum. Hatta bazen burnumun dikine çok sık gidiyorum.
Yıllar yıllar önce, develer tellal pireler berber iken çok sevdiğim, bana biyoloji denen şeyi sevdiren Murat Karadağ hocamla olan bir anımdan bahsedeceğim bu burnunun diki mevzusunda da. Taa ilköğretim yıllarımda, 8. sınıfa giderken derste sınıfça bir test çözüyorduk. Benim verdiğim cevap çevremdekilerden farklıydı ve benim gözümde kalabalık oldukları için,aynı zamanda da iki tanesi bayağı çalışkan olduğu için bir anda kendi cevabımda vazgeçip diğerini kabullenme isteği hissetmiştim. Belki de sürü psikolojisi denen şey tam olarak da buydu. Derken Murat hocam hiç unutmadığım bir öğüt verdi bana. ” Başkasının doğrusundansa kendi yanlışın her zaman daha iyidir.” Tabii bu sözün değerini anlamam biraz zaman almadı diyemeyeceğim. Lise sona kadar hiç anlamadım neden öyle olduğunu 😀
Dolayısıyla da başkalarının doğrularının peşinde koşmayı bırakalı çok çok uzun zaman oldu benim için. Belki de hayatım şuan biraz “ben neden sisteme uyuyorum? sistem bana uysun”. İnanın bana çok zor bir yaşam felsefesi. Bir kere etrafınızdaki insanları buna göre seçmeniz gerekiyor. Ya da etrafınızdaki insanlara buna alıştırmalısınız. Çünkü doğamız gereği ne kadar koparsak kopalım yine de toplumun bir parçasıyız. Şanslı yönüm başta ailem olmak üzere etrafımdaki herkes hatalarımı desteklediler. Hatta hatalarımdan öğrenmeye teşvik ettiler. Bu yüzden beni ben yapan sır hatalarımın tam da içinde saklı.
Hayata bakışımı bir nebze özetliyor şu karikatür. Kararının ya da kararsızlığının pek bir önemi yok. Belirli bir vakti doldurmaya geliyor ve doldurunca da gidiyoruz buradan. Peki ya neden karalar bağlamak? Değil mi ki önemli olan sen gittiğinde sendan kalacak bir iz bırakmak?
Şimdi burada yazıya bir çizik çektim ve kendi adıma bir program oluşturma kararı aldım. Son zamanlarda üretemememin, yazı yayınlayamamamın ya da istediğim şeyi yapamamın altında yatan ana sebepleri ortadan kaldırmak için bir karar alıyorum. Bundan sonra her hafta en az 4 yazı paylaşacağım blogumda. Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri olarak da netleştiriyorum tarihlerimi.
Bunun yanı sıra bir dönemler başlattığım Bugün Ne Dinledim serisini her akşam paylaşacağım. Tabi bir de olmazsa olmazım belgesellerim var ki yerleri unutulmaz.
Belki de bu kararları net bir şekilde yazıp ilan etmek lazımdı tekrardan başlayabilmek için. Belki de yine yan çizerim. Bakıp göreceğiz 😀
Bu son çizgi de yazı ile alakalı olsun. Yazıya başlarken hiç aklımda yoktu ama görsel ararken bir baktım benim gibi başlıksız yazı yazıp hemen hemen aynı dertlerden ciğeri yananlar varmış. Gardeşlerim gelin sarılalım 😀