İncir Kuşları – Sinan Akyüz

İncir Kuşları – Sinan Akyüz

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine okuduğum Sinan Akyüz’ün İncir Kuşları kitabı genel okuma alışkanlığım dışındaki türlerden bir kitaptı. Daha çok fantastik ve bilimkurgu okuyan biri olarak acabalarla başladım kitaba.

Çok akıcı bir üslup kullanılması sebebiyle çok hızlı ilerleyeme başladı. Kitabın %60’lık bir kısmını otobüsle yolculuk yaparken okudum. Sabahın 6 buçuğunda uyanmış ve şehirler arası yolculuğa başlamışken biraz kitap okuyayım da daha çok uykum gelsin diyerek bir solukta bitirdim.

Beni etkileyen elbette üslubunun yanı sıra konusuydu.Yakın tarihe ufacık bir ilgisi olanlar bile sırplara karşı çok hoş duygular beslemezler.Bir Türk ya da bir Müslüman olarak geçmişte yapılanları da unutmamak gerektiğini düşünüyorum.

paylasim6

Kitap tam da sırpların müslümanlara eziyet ettiği ve tüm dünyanın sessiz kaldığı 90’lı yılları anlatıyor. Kitabın ana karakteri olan Suada gencecik Müslüman bir Boşnaktır. Hayatı bir piyano tuşudur.

İncir Kuşları

Kitap Suada’nın yaşadıklarını anlatıyor. Kimi zaman romantik ama büyük çoğunlukla dram içeren İncir Kuşları şahsi görüşüm çok başarılı olmuş.

İncir Kuşları

Kitap yorumlamayı pek beceremeyen bir insanım. Resimlerle ve alıntılarla yetineceğim.

paylasim2

Zaten çokça okuyacaksınız. Ben yorumlasam ne yorumlamasam ne 😛

paylasim5 paylasim7

Bonus:

Nasıl bittiğini anlamadan okuduğum bir kitap İncir Kuşları. Yıllar önce 1992 ve 1995 yılları arasın da Bosna da yaşanan soykırımı bu kitap sayesin de daha da iyi anladım.  Yapılan katliamları, hikayeleri okurken kendinizi ağlamamak için zor tutuyorsunuz. Aşk ve Savası bir arada bulunduran bu kitap gerçek anlamda içinizi acıtıyor. İncir Kuşların da yazar Bosnalı bir genç kız olan Suada’nın dilinden gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor. Bu roman Bosna savaşının bilinmeyen yüzünü gözler önüne seriyor diyebiliriz.

Kitabın konusuna gelecek olursak aynı dili konuşan, aynı soydan gelen biri Müslüman Boşnak diğeri ise Hristiyan Sırp olan iki gencin aynı kıza aşık olmasıyla başlıyor. Ancak bu iki gençten birisi aşkına karşılık bulurken bir diğeri ‘Kalbimde iki kişiye yer yok’ cevabını alıyor.

Suada ise Yugoslavya’ da yaşayan boşnak bir kızdır. Aynı zaman da başarılı bir öğrencidir ve Saraybosna’da Konservatuvarı kazanmıştır ve Piyona bölümünde öğrencidir.  Ona aşık olan iki genç arasında seçtiği kişi Tarık olur ve Vukadin deliye döner, kısa süre içinde ise okulu bırakıp Orduya katılır.Suada ve Tarık arasındaki aşk her geçen gün büyümektedir.En sonun da nisanlanmışlar ve ömürlerinin sonuna kadar birlikte olmaya söz vermişlerdir.


Suada 1992 yılın da Ramazan bayramı öncesi ailesinin yanına gitmeye karar vermiş. Ancak gittiğin de Savaşın Patlak verdiğini öğrenir. Saraybosna yerle bir edilmeye başlamıştır. Yollar kapatılmıştır ve Tarık ‘ın yanına dahi dönememektedir. Tarık ise Yeşil Berelilere katılmış ülkesini korumaya çalışmaktadır. Suada ailesi ile birlikte uzun süre saklanmaya çalışsa da yakalanmaları çok uzun sürmemiş. Annesi ve bir kız kardeşi oracıkta öldürülmüştür. Suada, Babası ve iki kız kardeşi ise esir alınmıştır.
Esir kampın da onu bekleyen sürpriz ise Vukadin ile karşılaşmaları olur. Vukadin üst düzey bir askerdir ve Suada’ ya olan nefreti o güne kadar için de büyümüştür. Suada artık Vukadin’e esirdir ve defalarca tecavüzüne uğramıştır. Kamptaki diğer askerler ise kız kardeşlerine bazen  Babası ve Suada’nın önünde  bir çok defa tecavüz etmişlerdir. Sırpların amacı Müslüman kadınlarının babaları Sırp olan bebekler doğurmalarıdır.
Romanın sonunu da yazmadan burada bırakıyorum. Benim çok etkilendiğim ve iğrenerek okuduğum
bir Sinan Akyüz romanıydı umarım siz de beğenirsiniz.
Son olarak bu romanın ortaya çokış hikayesine yer vermek istiyorum.Yazar turist olarak bosnaya gittiğin de bir bayanla tanışıyor ve savaş ile ilgili konuşmaya başlıyorlar. Ve bu bayan Suada’nın hikayesinden bahsediyor. Bu hikayeden etkilenen Sinan Akyüz bir süre zaman geçtikten sonra hikayesini dinlediği bayanla tanışıyor ve ortaya bu kitap çıkıyor.

Kaynak:https://kitapgunesim.blogspot.com.tr

BONUS 2:

Dün Sinan Akyüz’ün son kitabı İncir Kuşları’nı bitirdim ve kitabı okurken hissettiğim o utanç duygusu kitabı bitirdiğimde de peşimi bırakmadı… Meğer yakın tarihte, bundan sadece 20 yıl önce, 1992-1995 yılları arasında hemen şuracıkta bir soykırım yaşanmış; yüzbinlerce insan öldürülmüş; yüzlerce kadına seri tecavüzler yapılmış ve biz ‘sözde’ dğnya devletleri bu yaşananlara seyirci kalmışız… O yıllarda yaşım henüz 5 olmasına rağmen kendimi bile suçladım kitap bittiğinde sanki olanların sorumlusu benmişim, elimde müdahale şansı varmış da etmemişimcesine…
Ormanda tecavüzcülerinden biri olan Çetnik askerinden kaçarken başlıyoruz Suada’nın hikayesine; o kaçarken bir el sliah sesi duyuluyor; Suada donup kalıyor ve biz hikayenin en başına dönüyoruz. Adı gibi güzel olan Suada Sarayevo’da konservatuar okuyan bir Boşnak kızı; en büyük hayali başarılı bir piyanist olup dünyanın konserler verebilmek… Günün birinde kendisi gibi konservatuarda okuyan Tarık’la tanışıyor ve büyük aşkları böylece başlıyor. Birbirlerine bakmaya, dokunmaya, sevmeye kıyamayan bu iki genç günlerini geçirirken Bosna’da savaş kazanları fokurdamaya başlıyor. Hırvatlar ve Sırplar silahlanıyor; Bosnalılara karşı cephe alıyor; isyan, ayaklanma haberleri bir bir gelmeye başlıyor. Savaş Suada’yı ailesinin yanına gidip, bir daha da dönemediği baba ocağında yakalıyor. Önce bahçelerine atılan bir bomba ile; sonrasında da annesinin ve eniştesinin ölümüne sebep olan bir Çetnik baskınıyla… Suada ve iki ablası esir kamplarından birisine götürülüyor ve Suada orada savaştan da acı bir gerçekle tanışıyor; konservatuarda aşkına karşılık vermeyip aşağıladığı Sırp Vukadin işgal kuvvetlerin başında ve Suada’nın burada olmasının sebebi… Suada o günden sonra nefret ettiği Vukadin’in kapatması olarak yaşıyor; ablalarına gözünün önünde onlarca adam tecavüz ediyor; buna dayanamayan bir ablası kendisini öldürtüyor; Suada da bunların hepsine tanık oluyor. Vukadin’in emriyle bir asker tarafından başka bir kampa sevkedilirken askerin elinden kaçmayı başarıyor; ama her yeri Sırp ve Çetniklerle çevrili topraklarda yine yakalanıyor, yine bir kampa götürülüyor ve bu kez ona onlarca kişi ardı ardına tecavüz ediyor. Bu şekilde geçirdiği yaklaşık iki yılın ardından artık yaşama umudu kalmayan Suada, nihayet dualarına karşılık buluyor; ama iyi anlamda mı kötü anlamda mı???
Kitabı yarıladığımda Bosna savaşıyla ilgili internetten biraz araştırma yaptım; ama çok yakın tarihte yaşandığı için çok kaynak yok; sadece wikipediadan savaşın siyasi nedenlerini öğrenebildim… kitabın yazarı Sinan Akyüz gibi beni de en çok şaşırtan şeylerden biri Avrupa’daki diğer devletlerin ve özellikle Birleşmiş Milletler’in neden bu vahşete seyirci kaldığı? Görevi dünya barışını sağlamak olan bu topluluğun Bosna’daki savaş görevlisi komutanın bu savaşı bitirmek kayıpları en aza indirgemek yerine Suada’ya tecavüz etmesi nasıl açıklanabilir?
Bosna’ya bu kadar şaşırıyorum, ama 2000’li yılların başından beri Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de yaşananların da bundan bir farkı yoktur. Savaş dünyanın -maalesef ki- gerçeği ve savaşlar da en çok yarayı kadın ve çocuklar alıyor. Yani savaşta da barışta da kadının adı yok!!!
Kaynak:http://www.hayatadokunansatirlar.com/

Son olarak lütfen kitaptan beğendiğiniz yerleri bana aktarın 🙂