Yolculuk

Yolculuk

Bir süredir değil yazı yazmak bloga bile girmiyordum. Sanırım hem kendimle yüzleşmekten kaçıyordum hem de yüzleştiğim zaman anlam kazanacak bazı gerçeklerden.

Bunun temelinde yatan en büyük sorun ise geçtiğimiz birkaç ayın benim için çileli bir dönem olmuş olması.

Bundan aylar önce gönüllü stajyer olarak girdiğim firmada işe başladım. İşe başlarken yaptığım plan derslerde yapacağım devamsızlığın sorun olmayacağı dolayısıyla sadece sınavlara gidip gelmemin yeterli olacağı, öyle çok uğraşmadan mezun olacağım yönündeydi. Hayatın mizah anlayışı olsa gerek acı gerçek daha ilk maaşımı alamadan baş gösterdi ve  evde yaptığım ince hesabın pek de çarşılık olmadığını yüzüme vurdu. Her ne kadar devamsızlığın sorun olmayacağını düşünüyor olsam da bu yasal olarak bir sorundu. Durum böyle olunca da önüme iki seçenek konuldu, ya okul ya iş. Çaresizliklerle uğraşmayı pek sevmeyen ve genelde görmezden gelen benim için görmezden gelinemeyecek bir sorun başlamıştı. Seçimim ne olmalıydı ve bu seçim hayatımı nasıl etkileyecekti?

Tarttığım iki seçeneğin ucu da dolambaçlı yollarla beni hayallerime ulaştırıyordu. Kısacası bir tarafta hiç bırakmak istemediğim bir işim ama diğer tarafta da almak zorunda olduğum bir diplomam vardı. Gel de çık işin içinden..

Tam bu karmaşayla uğraşırken, ki tahmini olarak yarım saat, yöneticim bir işle ilgili yazdı. Verdiğim cevap tam olarak şuydu : “Muhtemelen onu hiçbir zaman yapamayacağız, bana izin vermiyorlar.” ve görür görmez aradı, anlat bakayım şu olayın aslını dedi.

Isparta’dan İstanbul’a döndüğümde oturduk ve “sen ne düşünüyorsun?” diye sordu. İşi bırakmak istemediğimi söyleyince de bir çözüm yolu bulduk ve her hafta salı günleri Isparta’ya gittiğim o serüven başladı.

Bu süreçte öğrendim ki krizleri yönetebilmek ciddi anlamda deneyim gerektiriyor. Ne kadar kişiliğinizin bir parçası da olsa deneyimli birinin verdiği tepkiyi veremiyor ya da o perspektiften bakamıyorsunuz. Beni bu maratonda sırtlayan yöneticim oldu. Onun desteği olmasa birkaç kere pes etmiş ya okulu ya da işi salmıştım. Zaten öyle sıkıya gelemeyen bir insan olduğum da belliydi..

Tabi bu gidip gelmelerim devam ederken ben de elimden geldiğince mobil olmaya, ulaşılabilir ve işe bir şekilde erişebilir olmaya dikkat ettim. Vicdanım her gidiş gelişimde beni rahatsız ediyor, haliyle her seferinde yaptığım işe biraz daha bağlanıyordum. Sonuçta bir çalışana her salı tamam gidebilirsin demek pek de akıl kârı bir iş değil tıpkı böyle bir sürecin başrolü olmak gibi.

Yaklaşık 4 ay boyunca yaptığım yolculuklar bana zamanın ve destek olan insanların kıymetini öğretti. Sürekli yolda olmak kaybedecek saniyenizin bile kıymetli olduğunu bilme hissi tarif edilemez bir duyguydu. Dolayısıyla sırtımda sürekli bilgisayar, hiçbir şey yapmayacaksam bile oturup ben yokken neler olmuşu mailler üzerinden anlamaya çalışıyordum. Zamanla kısa zamanda problem çözebilmek için daha dikkatli adımlar atmam gerektiğini öğrenmeye başladım. Örneğin uçağa biniş için son anons yapılıyorsa ya da bilgisayarın şarjı bitiyorsa ve hem aceleyle hem de dikkatsiz bir biçimde iş yaparsanız hata yapabilme ihtimaliniz tahmin edemeyeceğiniz oranda artıyor, hele ki yaşayınca bunu aklınıza kazımak çok daha kolay oluyormuş.

Elbette bu gidip gelmelerin fiziksel yorgunluğu bir süre sonra psikolojik bir yorgunluğa sebep olmaya başlıyor. Çünkü arafta olan ve ilerleyen iki tane süreç var. Bir yerden sonra işte yapılan ya da yapılma ihtimali olan hataların dışında bir de insani ilişkilerde yapılan hatalar olmaya başlıyor. Her ne kadar rahat bir insan olsam ve okulu öyle çok da umursamıyor gibi görünsem de geçtiğimiz 6 ayda benim için tahmin edilemeyecek derecede anlam kazandı. Dolayısıyla o mezuniyet sadece bir belge değil bir başarma isteğiydi. İnsanın isteklerinin önüne engeller çıkınca ya da engel çıkma ihtimali oluşmaya başlayınca saçmalamaya ve kontrolünü kaybetmeye başlayabiliyormuş, ki birkaç kez onu da yaşamadım diyemeyeceğim.

Stresle başa çıkabilmek inanılmaz zor bir şey ve duygusal bir insan olduğumu, stres altındayken gerekli gereksiz her şeye taktığımı da geçtiğimiz dönemde öğrendim. Halihazırda kafanızda tonla soru işareti varken bazen soru işaretlerinin tonu değişip ünleme kaymaya başlıyor, ki tehlike çanları da o zaman heyecanla çalmaya başlıyor. Dolayısıyla kendime çıkardığım bir not da şu duygusallık işinden kurtulmaya çalışmak oldu, tabi becerebilecek miyim ben de bilmiyorum.

Sonunda okul bitti ve artık mezun, elinde mühendislik diploması olan ama kendine mühendis sıfatını henüz yakıştıramayan bir insan olarak yazıyorum bu yazıyı. Bir yandan bir işim var, diğer yandan da bir diplomam. Bu süreçte öğrendiğim şeylerin sadece bir kısmını özetleyecek olursam da öncelikle bu dönem bana çok fazla yanlışımı gösterdi ve bazı şeyleri de kafama kazımam gerektiğini gösterdi. Örneğin yola çıktığınız insanlar çok önemli, yolda karşılaştıklarınızın sizi yolunuzdan saptırmaması aksine onu kendinize bir değer olarak katıp yolunuza devam etmeniz çok önemli ve en önemlisiyse er ya da geç her yolculuğun bittiğini ve bunun da bir gün biteceğini, o yolculuğun hayatımıza bir değer katmak için var olduğunu bilmek.