Neden İnsanları Ayırıyoruz?

Neden İnsanları Ayırıyoruz?

Neden İnsanları Ayırıyoruz?

 

Kenar-Mahalle

Akşehir’in beyleri Nasrettin Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca’yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış.

– İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş?

Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:

– Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin.

 

Bu yazıyı yazma ihtiyacını dün yaşadığım bir olayın ardından hissettim. Öncelikle size biraz olaydan bahsetmek istiyorum.

İzmir’de Aliağa’ya gitmek için İzban ile yola çıktık. Biraz ilerledikten sonra varoş olarak tabir edilen bir bölgede yaşça genç bir arkadaş bindi metroya ve ilerleyip 2 sıra önümüze oturdu. Yanında da birkaç kişi daha vardı.

 

Giyimi, yürüyüşü ve tavırları yani günümüz dünyasının etiketleri ile de nasıl bir ortamdan geldiği belli oluyordu. Elbette bunları düşünürken de yazarken de kendime kızıyorum. Ne yazık ki hayatta her insan eşit fırsatlara sahip olamıyor. Biz şanslı insanlarsa kendimize verilen şansı matah bir şey sanıyoruz.

roman-mahallesi

Birkaç dakika sonra bu arkadaş öğürmeye başladı. İlk düşüncemiz arkadaş grubu arasında şakalaştıkları yönündeydi. Çünkü yine bizim hayata bakış darlığımız onların bu tarz şakalar yapabileceği yönündeydi.

 

Ardından etrafındaki çocuklar uzaklaşmaya başladılar. İlk başlarda arkadaşları sanmıştık. Ki hala öyleler mi değiller mi bilemiyorum. Sesler şiddetlenince aklımıza gelen “acaba tren mi tuttu?” oldu. Çünkü başka ne olabilirdi ki?

 

Derken geçen 30 saniye içerisinde gözümüzün önünde kendini savurarak yere düştü ve titremeye başladı.Muhtemelen epilepsi ya da benzeri bir kriz geçiriyordu. Tam o arada durakta durduk. İnsanlar güvenliklere seslenmeye başladılar ama ortada kimse yoktu.

 

Yerde çırpınan gencecik bir insan varken herkes sadece yorum yapıyordu. Birileri kalp krizi diyor, birileri epilepsi diyor, birileri uyuşturucu koması diyor..

 

Derken ambulans arandı. Geçen 5 dakika içerisinde ne gelen oldu ne giden. Genç çocuk metro dışına çıkarıldı ve orada ambulansın gelmesi beklendi ve biz yola devam ettik. Peki ya ardından ne mi oldu dersiniz?

Sevebilirsiniz:Aynı Çekirdeğin Farklı Kahveleri

Biz insanoğlu kesin yargılarla konuşmayı çok seviyoruz. Çocuğun ne eroinmanlığı kaldı ne bonzai içmişliği.. Peki ya aynı şeyi yaşayan insan üzerinde pahalı kıyafetler olan, güneş gözlükleri takan, elindeki telefonu 2-3 aylık asgari ücret olan biri olsaydı ne olacaktı?

 

İşte benzeri bir örnek..